29 Aralık 2010 Çarşamba

Oyun, oyuncu, oyunculuk; tiyatro, sinema, televizyon oyunculuğu!

Hilmi Bulunmaz
22 Aralık 2010


Ben, yaklaşık olarak kırk yıldır, çeşitli sanatların yanı sıra, tiyatro sanatıyla da uğraşıyorum. Yirmi yılı aşkındır Bulunmaz Tiyatro'nun, on beş yılı aşkındırBulunmaz Kültür Merkezi'nin sahibiyim. Kendimi bildim bileli, oyun, oyuncu, oyunculuk; tiyatro, sinema, televizyon oyunculuğu üzerine kafa yoruyor, bu konu hakkında sürekli olarak konuşup, bu konuyu değerlendiren yazılar yazdığım gibi, bu konuda kılgısal ve kuramsal çalışmalar da yürütüyorum.

Peki, oyun nedir ve oyuncu kime denir?

Bu soruya yanıt verecek kişiye göre, bu sorunun birçok değişik yanıtı vardır...

Oyun ve oyuncu kavramlarına yaklaşım içerisine giren herhangi bir kişi, kendi dünyasının uzantısı olan bir düşünceyle bu kavramlara hayatiyet kazandırır. Yukarıdaki soruya yanıt verecek olan kişi, kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için oyunculuk tahkimatı yapmışsa yada yapıyorsa, o kişi, ister istemez, kapitalizmin zorunlu kıldığı meta estetiğine hizmet etmek zorunda kalacağından, tiyatroda, sinemada ve televizyonda bir "reklâm figürü" olmanın ötesine asla geçemeyecek ve bir meta estetiğinin imgesel izdüşümü olmaktan kesinlikle kurtulamayacaktır.

Ancak...

Yukarıdaki soruya yanıt verecek herhangi bir başka kişi, sosyalist dünya görüşünü benimsemiş ve bu benimseme doğrultusunda bir kültür politikası geliştirmişse, o kişi, işçi sınıfının ideolojik, sınıfsal, siyasal ve toplumsal çıkarlarına hizmet etmek için kendisini kurgulamış ve bu kurgu doğrultusunda irade kullanıyor demektir.

Bir oyuncu, daha sanat yolunun başındayken, henüz sanat yoluna çıkmaya yeltenirken, niyetten bağımsız olarak, yukarıdaki soruya vereceği yanıt doğrultusunda jest geliştirecek, mimik yapacak ve ses verecektir.

Bir insan, sadece konservatuara girebilmek, konservatuarı bitirdikten sonra, sadece Devlet Tiyatroları'na yada Şehir Tiyatroları'na kapağı atabilmek, Devlet Tiyatroları'na yada Şehir Tiyatroları'na kapağı attıktan sonra, sinema ve/ya televizyon kanallarında iş kapabilmek için sanat yoluna çıkmışsa, o insan, gerçek anlamda bir sanatçı olamayacağı gibi, gerçek anlamda bir oyuncu da olamaz!

Böyle bir insanın, bir ayakkabıdan, bir ayrandan, bir bankamatik kartından, bir bıçaktan, bir biradan, bir bisikletten, bir bulaşık makinesinden, bir buzdolabından, bir çamaşır makinesinden, bir cep telefonundan, bir çarşaftan, bir çataldan, bir çerezden, bir çöp kutusundan, bir deodoranttan, bir deterjandan, bir fritözden, bir halıdan, bir eşofmandan, bir hazır çorbadan, bir iç çamaşırından, bir jiletten, bir kapıdan, bir kapı kolundan, bir kapı kulundan, bir kaşıktan, bir klimadan, bir koladan, bir konserveden, bir kredi kartından, bir masadan, bir maşadan, bir mendilden, bir mezeden, bir nevresimden, bir orkidden, bir otomobilden, bir parfümden, bir paspastan, bir patlamış mısırdan, bir pencereden, bir prezervatiften, bir rakıdan, bir sabundan, bir sakızdan, bir sigaradan, bir şampanyadan, bir şampuandan, bir şaraptan, bir tavadan, bir televizyondan, bir tencereden, bir vidadan, bir viskiden, bir yataktan, bir yorgandan yada sizin aklınıza hemencecik gelebilecek herhangi bir başka metadan hiçbir farkı yoktur.

Hiçbir zaman için gerçek anlamda toplumcu bir karakter sahibi olamayacak bu tipteki oyuncular, henüz konservatuarın kapısından ilk adımlarını atar atmaz, en yakın reklâm ve/ya casting ajansına koşarak, birkaç poz fotoğraf çektirip kendilerini pazara sürülmeye hazır birer meta esteti gibi görmeye başlarlar.

Oyuncu da, bir insan olduğu ve içine doğduğu düzenin bir türevi olacağı için, eğer olağanüstü bir çaba harcamadan yoluna devam ederse, ister istemez, düzenin gelişimine katkıda bulunur. Düzenin gelişimine katkıda bulunan oyuncunun önünde, çok değişik seçenekler yoktur. Zâten düzen, kendisini sonsuza dek yaşatacak imgelere gereksinim duyduğu için, konservatuarlar, tiyatrolar, sinemalar, televizyonlar kurmuştur. Düzenin içine doğan ve bu düzenin türevi olan oyuncunun, gerçek anlamda bir tek işlevi vardır: Kapitalizmi ilelebet muhafaza ve müdafaa etmek için, meta estetiğinin imge kuluçkasına yatmak!

Oyuncu, kapitalizmi ilelebet muhafaza ve müdafaa etmek için, meta estetiğinin imge kuluçkasına yatarken, bir yandan da, kendini doğru şeyler yaptığı konusunda inandırmak ve toplumu bu konuda ikna edip kandırmak için, "entelektüel uğraş" içerisine girer. Bu tip düzen bekçisi oyuncular, ister Atatürkçü, ister "Atakürtçü", ister İslâmcı, ister Turancı olsunlar, kapitalist sömürü düzenini asla rahatsız etmedikleri gibi, kendileri de bu sömürü düzeninden asla rahatsız olmazlar.

Kapitalist sömürü düzenini rahatsız etmeyen, bu sömürü düzeninden beslenen oyuncular, bir yandan reklâm sektöründe dans ederlerken, bir yandan da televizyon dizileriyle halkın mışıl mışıl uyuması için, meta estetiğinin kuluçka makinesine imgesel tahkimat yaparlar. Oynadıkları tiyatro gruplarındaki patronların, Kültür Bakanlığı çanağı yalamasına asla ses çıkar(a)mayan sömürü düzeni oyuncuları, tiyatro patronlarının Efes Pilsen tezgâhtarlığı yapıp kitleleri alkolizme yönlendirmesinden hiçbir rahatsızlık duymazlar.

Hak, halk, hukuk için değil; cep, kasa, küp için oyun oynayan sömürü düzeni oyuncuları, halkın uğradığı haksızlıklara, hukuksuzluklara asla ses çıkar(a)madıklara gibi, üstüne üstlük, halkın uğradığı haksızlıkların, hukuksuzlukların üzerinin örtülmesi için nevresim yada yorgan rolünü üstlenirler!

Kapitalist sömürü düzeninin oyuncuları, arada bir uyuzları kaşındığı zaman, aslında kendilerinin de sömürüldüğünü, "bilinenin aksine, 'cep harçlığı' denilebilecek rakamlar aldıklarını" ifade etmeye yeltenseler de, gerçek anlamda, hiçbir muhalefet yapabilecek bir yürekliliğe sahip olmadıklarından, kendi mırıldanmalarına, kendileri bile inanmazlar. Onlar, sadece konuşmak için konuşmuş olmanın ötesine bir türlü geçemezler.

Genelde bir sanatçı, özelde bir oyuncu, başkalarının iradelerine teslim olarak sanatçılık, oyunculuk yaparsa, hiçbir zaman için, gerçek anlamda kendine yetebilecek kadar özgür olamayacağından, tarihin tekerine çomak sokabilecek güçte, tarihin rengini değiştirebilecek düzeyde, tarihin gidişatını sarsabilecek değerde herhangi bir işe imza atma yeteneğine asla sahip olamaz.

Düzenin sanatçısı, düzenin oyuncusu, kralın soytarısından, padişahın dalkavuğundan hiçbir farka sahip değildir. Sömürü düzeninin sanatçısı, sömürü düzeninin oyuncusu, saraylardaki eğlencelere renk katan soytarı ve/ya dalkavuktan bir tek farka sahiptir; bu tür sanatçı, bu tür oyuncu, kendisini bağımsız, demokrat, özgür... sanır. Soytarılar, dalkavuklar gibi, kralın ve/ya padişahın elinden kese içerisinde altın almak yerine, bankamatiklerden kağıt para almanın ötesinde, soytarılardan, dalkavuklardan hiçbir farkı bulunmayan sömürü düzeni oyuncuları; tiyatroda olsun, sinemada olsun, televizyonda olsun, sadece ve sadece kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için ter döküp, bu sömürü düzeninin devam etmesi için olmadık hareketler yaparlar.

Peki, kralın soytarısı, padişahın dalkavuğu, sömürü düzeninin sanatçısı, sömürü düzeninin oyuncusu olmamak; halkın hakkını, halkın hukukunu savunmak için mücadele veren bir oyuncu olabilmek için ne yapmak gerekir?

Her şeyden önce, mutlaka, ama mutlaka, oyunculuğu bir ekmek teknesi, bir çorba tekkesi, bir çift kaymaklı ekmek kadayıfı yenilebilecek saray muhallebicisi olarak görmemek gerekir. Bir oyuncu, oyunculuktan para kazanmak yerine, "bir başka iş" yaparak, oyunculuğunu, kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için zorunlu bir öge olan meta estetiğinden uzaklaştırması gerekir. Oyuncu, oyunculuğun, diğer meslekler gibi herhangi bir "iş" olmadığını, "Oyuncuların çoğu yavşaktır genellikle..." sözünü çürük dişine dolgu yapan bir sakız olarak algılamış yavşak oyunculara kulak asmanın düzene hizmet ettiğini bilince çıkarması gerekir.

Bir sanatçının, bir oyuncunun, kapitalist sömürü düzenine hizmet etmemesi, bu sömürü düzeninden beslenmemesi için, bir tek koşul vardır; sosyalist olmak... Sosyalist bir sanatçının, sosyalist bir oyuncunun beslendiği kaynak da, halkın yüreğidir. Halkın hakkını, halkın hukukunu, halkın kurtuluşunu savunan sosyalist bir sanatçı, sosyalist bir oyuncu, sadece sanatla, sadece oyunculukla değil; kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesine direkt olarak etki etmeyen, yani meta estetiğinin kuluçka makinesine bağlı ve bağımlı bir imge olarak görev almayacağı herhangi "bir başka iş" yapmalıdır. "Bir başka iş" yapan sosyalist bir sanatçıyı, sosyalist bir oyuncuyu, hiçbir kaba güç durduramadığı, durduramayacağı gibi, hiçbir ince güç de asla durduramaz. Böyle bir sanatçıya, böyle bir oyuncuya, ne polis, ne noter, ne savcı, ne de yargıç müdahale edebilir. Kapitalist sömürü düzenindeki üst yapı kurumlarının ince ayarcılarından yılmayan sosyalist bir sanatçı, sosyalist bir oyuncu, sadece ve sadece halkın hakkı, halkın hukuku, halkın kurtuluşu için sanat yaptığından, oyun oynadığından, haksızlıkların yasalarla korunmasına sonuna dek direnip karşı çıkar!


***


Sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz'ın kaleme aldığı bu yazıyı, Sosyalist OYUN Dergisi'nin Ocak 2011 tarihli sayısında da okuyabilirsiniz!...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder